Vazgeçilmez bir yaşamsal unsur olan yerçekimi, sürekli olarak bütün vücut dokularını aşağıya çekerek, dokuların zaman içinde sarkmasına neden olmaktadır.
Yüzde yaşlanmaya bağlı problemlerin başında gelen kırışıklıklar, basit deri içi dolgu materyelleriyle (Hyaluronik asit, kolajen gibi) doldurulabildiği gibi, lazer, kimyasal peeling veya dermabrazyon dediğimiz aşındırma yöntemleriyle, kırışıklık derinliği azaltılabilmekte ve cildin kendini yenilemesine olanak sağlanmaktadır.
Bu gibi deriyi ilgilendiren girişimlerin yanında, deri altında oluşan doku kaybını karşılamaya yönelik girişimler, gerek kolay uygulanımı, gerekse oluşturduğu etki bakımından daha fazla tercih edilmektedirler. Deri altı dolgu maddeleri hastanın kendisinden elde edilen dokulardan sağlanabildiği gibi, dışarıdan sentetik veya organik maddeler olarak da kullanılabilmektedir. Dışarıdan kullanılan maddelerin oluşturabildiği reaksiyonlar, enfeksiyon riskinin fazlalığı ve vücut tarafından yabancı cisim olarak görülen bu maddelerin zamanla yerçekimine bağlı olarak yer değiştirebilmesi gibi sorunlar, insanın kendi dokularına yönelimi artırmıştır.
En kolay bulunabilen doku yağ dokusudur. Basit bir işlemle, insanın herhangi bir bölgesinden lokal anestezi altında, deri altından uygun ince kanüllerle ve enjektörle alınan yağ dokusu, eksikliği hissedilen bölgeye yine lokal anestezi ile kolaylıkla enjekte edilebilmektedir. Bu şekilde transfer edilen yağ dokusunun yüzde 25-30 oranında bir bölümü yaşayabilirliğini sürdürebilmektedir. Kişiye göre değişmekle beraber, birkaç seansta, enjekte edildiği bölgedeki doku kaybını ömür boyu karşılayacak volümü sağlayabilmektedir. Bunun yanında deri altında oluşturduğu kanlanma artışına bağlı olarak, deride nemlenmede hissedilir bir artış da gözlenmektedir.